YÜKSEK GAYE
İdealler ve inançlar dogmadır.. Doğruluğu sınanamaz, denenemez.. İnanç; yaşanarak benimsenecek bir hayat tarzı olduğu halde, ideal; gayret etmekle ulaşılamayan bir ufuk çizgisi.. Yaklaştıkça uzaklaşan, her varışın ötesinde bir menzil, bir arayış.. İdeal, ütopyadan farklıdır. Ütopyada ufuk çizgisi bile gözükmez. Çünkü ütopyada “Muhal farz” meselesi söz konusudur. Yani hayali bile mümkün olmayan.. Dört kenarlı bir üçgen hayali kadar imkansız.. Bu konu, Kampanella’nın güneş memleketi ya da yakın zamanda yıkılışına şahit olduğumuz doğu bloğu ülkelerdeki hayali yönetim ütopyası ile misallendirilebilir.
İdealler kişiye indirgenemez.. Bu, insanlığın iftihar tablosu için bile böyledir. Çünkü O bile merhamete muhtaç olduğunu ifadelendirmiş ve yüksek gayenin ufuk çizgisinin kendisi olmadığını işaret etmiştir. Yunus Emre’nin “Cenneti de istemem, bana seni gerek seni” diyerek aklı, olmazların zoru içine sokması gibi bir şey..
Madde ve manadan müteşekkil insanın maddi yönünün hedefini gaye, mana yönünün menzilini ise yüksek gaye ile ifade ediyoruz. Bunlardan birinin ağırlıklı olduğu zihniyetleri ise maddeci ya da ruhçu olarak addedebiliriz. Bu durum, sonradan kazanılan bir hususiyet değil, yaradılıştan gelen bir seciye olarak değerlendirilmelidir. Zaman, meziyetleri değiştirebilir ancak karakter doğuştandır. Nitekim aslan, yeni doğduğunda da aslandır. Kedi olarak doğup, büyüdüğünde aslana kesmez. Bu nedenle gayede düğümlendiği halde ötelere hamle yapma cehdi, abesle iştigal etmekten başka bir şey değildir.
Para kazanmak çabası içerisinde olan bir heveskâra, bu parayı niçin kazanmak istiyorsun sualine karşılık, o mizacın, arzu ve hevesten ibaret bir amaç belirtmesi, ideal olmaktan çok uzak bir gayeyi temsil etmektedir. Oysaki bu kazançla, cemiyet planında ulvi bir oluş ve erişe göz dikmiş bir anlayış içerisinde, son kuruşuma kadar davam uğrunda harcayacağım cevabı, yüksek gayeyi yani ideali temsil edecektir. Çünkü ideal; fikrin, madde planında üzerinde iz bırakacağı eşya ve hadiselerdeki planlı çaba, arzu, istek ve hayalinden ibaret bir ideler manzumesidir. Keyfi istek ve arzuların ise taban tabana zıttıdır. Bu nedenle her ideal bir gayedir fakat her gaye ideal değildir.
İdealler, el uzanır uzanmaz tutulamayacak bir noktada olmalıdır. Mücerret manada bir inanç ya da ideali ifade eden bir kelimenin sonuna (-ci, -cu) eki getirilmesi onu değerinden düşürüp siyasallaştırır. Böylece gayret etmekle ulaşılabilir bir hale gelir ki, artık yüksek gaye olmaktan çıkar.. Gaye; “olabildiği kadar !” deyip ulaşılan noktada iktifa edebilirken, yüksek gaye, makamından asla ödün vermez. Çünkü gayeler irtifa kaybedip aşağılara düşebilse de idealler düşmez. İşte ideal budur.