Gaziantep Üniversite Hastanesi Haber Bülteni

Yaşamın Dönemeçlerinde Savrulmamak


            Bana göre anlaşılmayacak bir şey yok dostum. Yaşama bakış açımız, farkındalığımız ve anı yakalayabilme yetilerimiz farklı. Belki “yeti” yerine “ilgi” de denebilir.  Bugün savunduğum düşüncelerim, zaman içinde o kadar evrildi ki anlatamam. Sen bana kızmaya devam et. Beni etkileyen bir örnek vermek istiyorum. İlk gençlik yıllarında “Boğa Güreşi”ne son derece karşıydım. Bunu hayvan hakları bağlamında değerlendiriyordum. Ne zamana kadar? “Yasımı Tutacaksın” Romanını okuyana kadar. Orda gördüm ki; matador olmak açlıktan ölmemek için ulaşılabilecek oldukça kısıtlı iş olanakları arasında. Matador ölürse açlıktan ölmemiş olacak, yaşarsa karnı doyacak. Ben bu gün de boğa güreşlerine karşıyım. Hem hayvan hakları hem de insan yaşamının değeri açısından. Aramızdaki bardağı taşıran son olayda düşüncemi söyledim. Bu evde 46 gündür yaşadığın halde arka bahçedeki dalları çiçekleri arasında kaybolmuş o devasa badem ağacını görmemiş olmanı anlamamı lütfen bekleme benden. Devamlı ders çalıştığımızın, gireceğimiz sınavın önemini ve zorluğunu elbette biliyorum. Bunlar o güzelliği görmene engel olmamalıydı.

 

            Ben senin savunduğun gibi  “Polyanna”cılık yapmıyor, sözde bir mutluluk algısı yaratarak bir sanal dünyada yaşamıyorum. Aksine Evrensel sorunları, ülkemize yansımalarını, kişisel ve toplumsal değerleri yakın ve öngörülebilir uzaklıktaki planlarımı oluştururken o badem ağacını ya da üç gün önce ekmek alırken annesine doğru koşan o kız çocuğunu görerek “Anı” yaşamanın hazına ulaşıyorum.  Bu anlar yaşamın renkleridir. Üzgünüm, seni anlamaya çalışmam, kendimi yadsımam anlamında. Benim normal biri olmadığımı düşünmene inan kızmıyorum. Ancak “sınavı kazanmanın dışında her şeyin anlamsız olduğunu” savunmak yaşamla ne kadar örtüşür?

 

            Karamsarlığının farkında mısın? Neredeyse “sınavı kazanamazsam ölürüm” diyeceksin. Sana Gothe’nin: “Ne yazık ki hayatım asla gerçekleşmeyecek olayları düşünerek geçti” aforizmasını anımsatırım. Bunda alman gereken bir ders yok mu? İnsanı bu denli olumsuz düşüncelere kim yönlendirebilir? Hayır, dostum hayır. Başkaları değil!  “iç sesin” tanış lütfen. Sen farkında değilsin ama iç sesin seni rehin almış! Geçmişin tüm olumsuzluklarından beslenen bu sesi susturmak; yaşama kavuşmanın ilk adımı olabilir. 

 

            Bir yandan “Bilgi çağı” diğer yandan “Bilgi kirliliği”. Ayrımının baştan yapılması gerekir. Bunun için dünyaya daha geniş bir pencereden bakmalısın. Kuşkusuz bu bir süreç dostum. Öncelikle “Anları” yakalamalısın ki daha geniş bağlamda “Farkındalığı” artırabilesin. Yapılan çalışmalarda bu insanların daha başarılı ve mutlu olduğu gösterilmiş. Çalışmaları kimin yaptığına da sen bak lütfen! Bu olumlu değerler empatiyi, dürtülerin kontrolünü ve sonuçta yaşamla kuracağımız bağların sağlam ve kalıcı olmasını sağlıyor. İşte böylece olumluluk pozitif geri besleme çerçevesinde giderek artıyor. Bunlar nedir biliyor musun dostum? Daha doğrusu öğrenmek ister misin? “Duygusal Zekâ”nın izdüşümleridir. Belki de şu ana kadar konuştuklarımızın düğüm noktası bu. Sayısız kurgusal paradigmanın en önemli bileşenidir duygusal zekâ. Kimi zaman öyküden, kimi zaman şiirden kimi zaman ise bir badem ağacından beslenir. Onun parçaları bazen Picasso’nun “Guernica’yı anlatan dev tablosu, bazen yok olma noktasında Franco’ya direnmenin evrensel haykırışı olan “Rodrigo’nun Gitar Konçertosu” olur. Yaşamın çıplak gerçeklerini daha kolay tolere edebilmek için dünyamızda yer verdiğimiz evrensel sanatsal değerlerle bütünleşme; fırının önünde annesine doğru koşan o kız çocuğunun gözbebeklerine yansıyan gülümsemesini yakalamakla başlar.

 

            Bana kız, ama düşün: Ancak bu değerler ile sen yaşamı yaşam seni kucaklayabilir. Kim bilir belki de o zaman yaşamın dönemeçlerinde daha az savruluruz. Kim bilir belki ben bu nedenlerle daha çok mutlu olduğumu düşünüyorum. 

 

                                                                                                                                                                                          Prof. Dr. Savaş GÜRSOY