Gaziantep Üniversite Hastanesi Haber Bülteni

TEKÂMÜL


Çizgi, bir noktalar bütünüdür; o noktalar başka noktaların, başka noktalar da diğer başka noktaların birleşmesinden oluşur. Bu şekilde, sonsuza doğru yaklaşan küçüklükteki noktaların başı “Hiç” e kadar gelip dayanır. Bu nokta, artık bir esîr cisimcik (töz), latif bir madde yahut yaradılışın başı şeklinde tahayyül edilen bir ilk maddeden ibaret... Esrarını hiç kimseye açmayan bu gizemli sahneden sıyrılarak, hakikati aramak borcu altında el yordamıyla bulduğumuz bu ön bilgiyle; her şeyin başka bir şeyin değişim veya dönüşüm yahut birleşimiyle meydana geldiğini söyleyebiliriz. Kâinattaki değişimler hep mükemmeli arama çizgisi üzerinde cereyan ettiğinden (Teleonomi), aynı soyun kendi içerisinde arıtıla arıtıla kusursuza varma isteği gayet makuldür. O halde tekamül her şeyde var.. Fakat kendi aslî tözü içinde bir tekamül.. Bu evolüsyonun, değişerek mi, dönüşerek mi, birleşerek mi olduğunu bilemeyiz. Ekstrapolasyonla (istidlâl) cansızlar arasındaki gelişimin kemal noktasının mercan, bitkinin hurma, hayvanın at olduğu söylense de, cansızdan canlıya, hayvandan insana yükseliş söz konusu değildir.

Âdem’in yaratılışı ile dünyada bozgunculuk ve kan dökme ihtimalini öne süren hazırunun, Âdem öncesi dönemde aynı soya ait bir bilgiye sahip olduğunu düşündürüyor. Tekâmül, kendi içinde cereyan ettiğine göre ve her şeyin en iyisi en sona saklandığına göre, sonuncunun en kâmil olmasında hayret edilecek bir şey yoktur (Homo sapiens sapiens). Şaşkınlıktan uzak ve aynı sükûnetli hal ile düşünülecek olursa, Neandertal insanının (Tal: Almancada vadi, Neander vadisinde ilk kalıntılar bulunduğundan bu isim verilmiştir), kendi soyundan büyük büyük babasının bir mahsulü olduğu, Âdem’in de yine böyle bir soyun en kâmil son ferdi olduğu savı, istidlâle dayalı bir bilgi olarak takdir edilebilir.  

                Her topluluğa, tabiri caizse nabza göre şerbet verip, toplumlar geliştikçe daha kompleks emirler bütününe tabi tutan Zülcelal, gelişimi hissettirircesine yine en sona en iyisini saklamıştır. Nihai kemaline doğru kavimler boyunca saflaştırılarak, nesilden nesile aktarılan ve sonunda som haline gelerek kuşatıcı çapa eren emirler manzumesi, artık güzel ahlak olarak bir davranışlar bütünü halini almıştır..   

Bütün ulvi fikirlerin bağlandığı kök ve güzel ahlakı tamamlamaya memur bu kökün habercisi o büyük zat.. İnsanlığın iftihar tablosu.. Fikri öyle bir takdim eder ki, artık o bir hareket ölçüsü, bir hayat tarzıdır. Davranışlarda tecessüm etmiş, ete kemiğe bürünmüş fikir.. Eti ahlak, iskeleti ise fikir..  Sokrat’ın, yaşamaya değer hayat nedir sualine cevap teşkil eden bir hayat..

                “İki günü birbirine benzeyen ziyandadır” ifadesinde, daima bir hareket, daima bir faaliyet ve daima bir devinim emri.. Her şey hem zatiyle hem topluluğuyla bir süreç yaşar ve sonunda “olmak” noktasına varır.. Bu noktanın ötesi ancak tebdili mekanla söz konusu olur ki, orada da tekamül durmayacaktır..