TAVİZ, TABİİ SAPMA ve DEĞİŞİM
Mihenk, her şeyin kendisine nispet edilerek değer bulduğu mutlak doğru.. Havadan, sudan, güneşten etkilenmeyen ve daima doğruyu gösteren değişmez hakikat.. En küçük bir inhirafta, doğruluktan ne oranda sapıldığı, ancak onun değerleriyle ölçülendirilir. Bir pergel katiliğinde, lineer bir doğrunun iki ucu arasındaki 180 derecelik açı, çemberin değirmi açısı karşısında, taban tabana bir zıtlık ifade eder. Aynı doğru üzerinde, sıfır noktasındaki küçük açılı bir sapma, asimptotik olarak uzayda birbirinden çok uzak alanları tarar.
Doğru yol üzerinde yürüdüğünü zanneden bir kişide zaviye şaşmışsa, istikamet artık kaybolmuştur.. Kötü yola girilmişse girilmiştir. Taraf ve saflar hemen tekrar tasnif edilir. Ancak, tersi yanlış olduğu bilinen yüzeyel doğrulara karşılık (ters yüz edilmiş hali), tersinin de doğru olabileceği daha derin doğrular (kutupları yer değiştirilmiş hali), multipl sayıda doğru değil, doğrunun kendi içindeki varyasyonlarını gösterir. Yine yol-yön meselesi.. Yön, doğruya çevrilir, yol değil.. Çünkü herkes yolunu kendi bulur.
Yanlışa bir sefer girildi mi, artık mesafeler anlamsız.. Beyaz örtüye bir kez leke bulaşmaya görsün.. Artık o yıkansa da, bakirliği sona ermiş bir kâhke bezinden ibaret..
Yanlış, yanlışı doğurarak, birbirini davet eden yanlışlar silsilesi ortaya çıkar. Ancak yapılan yanlışın zatından daha önemlisi, onun doğurduğu neticedir. Hadiseler, bıraktığı etkiye göre değerlendirilir. Çünkü yarı şaka, yarı caka, eli tetiğe değen birinde, namludan çıkan merminin tesirine göre yargı karar verir.
Kaldırımda karşıdan karşıya geçmeyi bekleyen bir yayanın asfalta inerek durması, bir kaza halinde kendisini de suçlu kılar. Durduğu yer yanlışsa, yeşilin yanmasını beklemek de onu kurtarmaz. Ve yanlış sahasına çıktıktan sonra artık ehven-i şer umudundan başka medet yoktur.. Fıkrada Temel, “6 kere 6’ya 85 cevabını veren oğluna kızarak, 6 kere 6; 36 eder, ha bilemedin 37, ha bilemedin 38... Ha bu 85 nereden çıkıyor?” nüktesiyle, doğrunun tek, yanlışın ise nihayetsiz olduğunu tersinden mahyalaştırıyor.
Bize netice lazım.. Başlangıç değil.. Çünkü başlangıçta olan bütün doğruluk hallerine rağmen, ihmal edilen minik oynamalar, bambaşka dünyaları intaç edebilir. Sonuç olarak nerede bulunuluyorsa hüküm yeri de orasıdır. Küçük değişimlerin nelere mal olabileceğini ortaya koyan bir kurbağa deneyi var: Bir grup kurbağa, doğal ortamı olan 15 derecelik bir suda yüzerken, 60 derecelik bir havuza atılıyor. Bu hızlı sıcaklık değişimini hemen fark eden kurbağalar sıçrayarak havuzdan çıkıp kurtuluyor. Ancak, içinde yüzdüğü 15 derecelik su, yavaş yavaş ısıtılarak 60 dereceye ulaşmasına rağmen, bu aheste değişimi fark edemeyen kurbağalar bunu canlarıyla ödüyorlar. Küçük küçük değişimler.. Minik minik inhiraflar.. Ufak ufak dalaletler..
Değişen şartlara uyum sağlamak, anlaşmak ve uzlaşmak adına verilen tavizler, aslında çirkin adaptasyon süreçlerinden başka bir şey değildir. Batı zihniyetine göre anlaşmak için zaten taviz vermek gerekir ki bu durum Anglosakson dillerinde anlaşma, uzlaşma ve taviz anlamına gelen “Compromise” kelimesi ile ifadelendirilir. Oysaki mücerret fikirden taviz olmaz, ancak onun uygulama şeklinden yani diyalektiğinden olur. Fikir bir ruh halinde cevherse, onun iskeleti diyalektiktir. Yahut fikir, sıkıştırılmak suretiyle tablet haline getirilen asıl ilaçsa, onu tatlandırıp, yutulmasını kolaylaştıran dış yüz makyajı, diyalektiktir.
Kötülük karşısında iyilikten vazgeçmek, aslında kötü olan iç dünyanın, turnusol özelliği gösteren hadiseler cereyanıyla ortaya çıkmasından başka bir şey değildir. Asıl ve gerçek şahsiyet sahipleri, başlarına ne gelirse gelsin duruşunu değiştirmeyen yüksek haysiyetli insanlardır. İşte insanlığın iftihar tablosunun, öz yeğenine teveccüh ve iltifatı altında yatan muazzam sır..