Gaziantep Üniversite Hastanesi Haber Bülteni

Sille Etkisi


Doç. Dr. Murat Taner Gülşen | Hastane Başhekimi
 

İdeal sahibi olmadan, eylemini sadece basit bir gayede düğümleme hamlesi sıradan bir ameliyeyken, ideler âlemine ait bir hedef belirten aksiyonlar ideolojik kabul edilir. Örneğin para kazanmak gayesinde olan bir şahsın “Bu parayla ne yapacaksın?” sorusuna vereceği cevap, bir yüksek gaye belirtmiyor ve hayatını daha konforlu yaşamaktan öte bir amaç içermiyorsa, gündelik şamatadan başka bir anlam taşımaz. Oysaki bu para, inkılâp çapında hayırlı bir amaca hizmet edecekse, yüksek gayenin hadimi olmak hasebiyle takdirlerin en büyüğüne layık.. Zira sermaye fikrin manivelasıdır…(N.F.K.)
 

Yaş-kuru ayırmadan, maveranın hesabını hiçe sayıcı bir anlayışla, sırf gayesine ulaşmak için çevrilen bin bir fırıldağın oluşturduğu rüzgâr etkisi, bazen planlanın tam aksine, ideal sahiplerinin yelkenini şişirmekte, mutlak hezimet beklenirken zaferle sonuçlanabilmektedir. Puslu havalarda estirilen bu tip suni rüzgârlar, mutlak hakikat bağlılarına yarayacak ve eninde sonunda hak yerini bulacaktır. 
 

“Surda bir gedik açtık, mukaddes mi mukaddes, 
Ey kahpe rüzgâr, artık ne yandan esersen es”  NFK


Öte yandan, hak ve adalet anlayışı, bulanık havalarda mahiyet değiştirir. Nasıl ki bir patolog, bir büyütme sahasında, hücrelere toplu bir bakışla tümörlü dokuyu görüp, aralarda sağlam doku arayışına girmeden ve tek tek, hücre hücre değerlendirmeksizin topyekûn bir anlayışla “Bu doku kanserli!” diyerek cerrahi bir operasyona imkân sağlıyorsa, adalet-i mutlak değil belki ama adalet-i izafiye kavramıyla icra makamı, toplumu ifsat eden ve bir nevi sosyal kanser diyebileceğimiz bir düşüncenin hakkından gelirken de aynı tavrı sergileyebilir. 
 

Bununla birlikte, mücrim kişilerin cürümüne karşılık hak ettikleri cezayı infaza memur anlayışın, Osmanlı kadısının cellâda olan tavrı gibi olması gerektiği akılda tutulmalıdır. Kadı, cellâdın kin ve nefret duygularıyla cezayı tatbik ettiğini görünce; “Ne sürur, ne neşe, ne hüzün ne de öfke.. Sen, sadece infaza memursun, burada duygulara yer yok!..” diyerek onu görevinden azletmiştir. Hak edene hak ettiği kadar ceza.. Ötesi değil.. Bununla birlikte, nasıl ki bir cerrah, tümör dokusunu çıkartırken, bir karış sağından bir karış solundan sağlam doku alarak güvenli bir ameliyat hattı sağlıyorsa, toplumu arındırmak maksadıyla adalet icracısının, en ufak bir endişeye mahal bırakmayacak şekilde, neşterini, demarkasyon (hudut) hattının bir miktar ötesinden vurması, şüphesiz ki anlaşılabilir bir uygulama olacaktır. Öte yandan, gözleri şahinden daha keskin bazı mizaçların yıllar önce “Bu bir sivilce değil, kanser alameti” dediğinde, onları, haksızlık ve iftira etmekle suçlayanlar, bu gün kanser dokusunun bu şekildeki cerrahi tedavisine de söz söylemeye hakkı olmayacaktır.
 

Tüm yapılıp edilenlere halkın tepkisine gelince; Halk, yanlışta ittifak etmez. İnsanlığın iftihar tablosundan bizim öğrendiğimiz budur. Dolayısıyla, gerçek demokrasiden anlaşılması gerekenin de, bu ifadenin çerçevelediği tarifte saklı olduğuna inanıyoruz.. Çünkü biz biliyoruz ki, hakkın zahiri halk, halkın batını hak.. O halde “Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir” anlayışı, o milletin ruh köküne uygun olması hasebiyle “Hâkimiyet Hakkındır” düsturuna yol vermelidir.
 

Bu gün sular durulup, tehlike geçtiği anlaşıldıktan sonra ortalığı bir panayır havasına çeviren tatlısu Frenklerinin içinde cirit attığı kalabalığın hali, sırma kaftanlı cücelerin şarlatanlık cümbüşüne benzemektedir. Hele bir de, ucuzcu bir anlayışla, bu cümbüşü resmetme yarışı, bir teselli arayışından başka bir şey olmadığı gibi, daha önce yapılanları, en ağır miyop gözlerin bile fark edebileceği bayağılıkta bir peçeleme gayretinden öte bir anlam taşımamaktadır. Yıllar yılı selam bile vermeyen ve hatta verilen Allahın selamına icabet etmeyenler bu gün, kanserin üzerine güzellik kremi sürerek onu tedavi etme hezeyanını yaşamaktadır. Bu güzellik maskeleri, kanser dokusunu tedavi etmeyeceği gibi onu dahada aşikar hale getirip, rezeksiyonda (keserek çıkartma) cerraha yol gösterici bir demarkasyon hattından başka bir işe yaramayacaktır.
 

Fazla, eksik gibidir. Nirengi noktasına ulaştıktan sonra yapılan her türlü hamle, terakki merhalesindeyken hedefe ulaşmak için kalan mesafe kadar, insanı optimal noktasından uzaklaştırır. Aynı şekilde, elinden hakkı alındığında gösterilecek reaksiyon şiddetinde, hak etmediği halde kendisine paye verildiğinde “Hayır ben bu makama henüz layık değilim” diyerek tepki göstermeyenler, bu gün bir sille etkisiyle apoletleri söküldüğünde, itiraz etmeye hak ittihaz edemeyecektir. Bulanık sularda yüzmeyi ve puslu havada gezmeyi adet haline getiren ve bundan nemalanan güruhun, sular çekildiğinde ve güneş doğduğunda iyot gibi açıkta kalacağını bilmek için müneccim olmak gerekmez.