Gaziantep Üniversite Hastanesi Haber Bülteni

Sanat ve Tıp -2


…Bir sanat eserine bakarken, sanatçının geleceğe açılmış antenleri sayesinde gördüğü kadar keskin ve hususi bir bakış açısına sahip olmasa da, herkes kendi fikir ve kültürüyle bir kıymet hükmü ortaya koyacaktır. Bunu insan, akılla anlamanın çok ötesinde olan ve kağnı yavaşlığındaki akla göre şimşek hızında sayılabilecek sezişle (entuvisyon) kavrar. Olmak veya kıvam diyebileceğimiz bu anlayış ile eşyaya “estetik” isnat edilir ve ortak bir kabul ile mühürlenir. İşte bu ortak kabulün altında yatan sebeplerden biri de matematiksel bir orandır. Eşyadaki unsurların kendi içindeki mütenasip haline “Altın oran” diyoruz. Leonardo da Vinci’nin Mona Lisa adlı tablosuyla, ayçiçeği veya salyangoz arasında ortak bir özellik aransa, hepsinde de “Altın oranın” olduğu görülecektir. İtalyan matematikçi Fibonacci’nin bulduğu ve kendi adıyla anılan sayılar dizini bu oranın bulunmasını sağlamıştır.

Fibonacci Sayıları;

0, 1, 1, 2, 3, 5, 8, 13, 21, 34, 55, 89, 144, 233, 377, 610, 987, 1597…

Bu rakamsal ifadelerin özelliği, dizideki sayılardan her birinin, kendisinden önce gelen iki sayının toplamından oluşması ve bulunan sonucun bir önceki sayıya bölünerek birbirine çok yakın sayılar elde edilmesinden ibarettir. Serideki 13. sırada yer alan sayıdan sonra bu sayı sabitlenerek hep “altın oranı” yani 1, 618’i vermektedir. Dış görünüş itibariyle herhangi bir şey, uygulama veya işlev unsurları açısından hoşa gidiyor veya son derece mütenasip bulunuyorsa orada “Altın oranın” varlığı aranmalıdır. Altın Oran, bir varsayım değil, estetik denge yasalarına ilişkin, matematiksel bir prensibin ürünüdür. Her sanatkârın şüphesiz hak vereceği gibi, insan serapa bir sanat eseridir. Her uzvun mütenasip yerleşimi bu gün, matematiksel olarak işte bu “Altın oran” kavramıyla da ispatlanabilir durumdadır. Yüzün boyu ile yüzün genişliği; dudak-kaşların birleşim yeri arası ile burun boyu; yüzün boyu ile çene ucu-kaşların birleşim yeri arası; göz bebekleri arası ile kaşlar arası; parmak ucu-dirsek arası ile el bileği-dirsek arası; göbek diz arası ile diz-ayak ucu arası ölçüleri hep aynı oranı göstermektedir. Sanatçılar ve tasarımcılar, çalışmalarını çoğu kez, altın orana göre belirlenmiş insan bedenini ölçü olarak yapmaktadırlar. Leonardo da Vinci ve Corbusier tasarımlarını yaparken altın orana göre belirlemiş insan vücudunu ölçü almışlardır. Leonardo da Vinci, St. Pietro Katedralinin kubbesini, kafatası yapısını model alarak inşa etmiştir. Günümüz mimarlarının en önemli başvuru kitaplarından biri olan Neufert’te de altın orana göre belirlenmiş insan vücudu temel alınmaktadır. Vücuttaki azalar arasında işte bu altın oran mevcut olduğundan, insan suret olarak göze hoş görünmekte ve sadece plastikası açısından bile olsa bir sanat eseri olma makamını temsil etmektedir. Bu nedenle de doktorluk mesleği, en azından bir sanat eserini inceleme işidir denebilir.

Konusu insan olan ve içinde her sanatın nüvesini barındıran tıp, sanat ruhlu insanları kendine çekerek etrafında öbekleyedursun, sanatlar tıpa hizmet ederken, tıp mesleği de sanatkâr yetiştirmeye devam etmekte ve böylece,tıpta sanatkâr sayısı da her geçen gün daha da artmakta.. Doktorlar ise neden sanatkarlığı değil de tıp mesleğini seçtikleri sorusuyla bir ömür boğuşmaya mahkûm..