Gaziantep Üniversite Hastanesi Haber Bülteni

“ÖZELLİKLİ TEDAVİLER SUNUYORUZ”


Bültenimizin bu ayki sayısına Tıbbi Onkoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tülay Kuş konuk oldu.

 

Klinik içi düzenli eğitimler sayesinde her daim yenilikçi ve rasyonel hasta yaklaşımı uygulayabildiklerine dikkat çeken Prof. Dr. Tülay Kuş, “Kliniğimizde hastalarımız; alabilecekleri en güncel tedavi modalitelerinden bizim aracılığımız ile haberdar olabilmektedirler. Bu amaçla merkezimizde uluslararası klinik araştırmalara da katılmaktayız. Bölge hastanesi olmamızın sorumluluğu ve bilinci ile klinik araştırma sayımızı da arttırarak özellikli tedavileri hastalarımıza sunma imkânını sağlamaktayız” ifadelerine yer verdi.

 

Prof. Dr. Tülay Kuş ile gerçekleştirdiğimiz o röportajın geri kalanı ile sizlerleyiz.

 

Öncelikle kısaca kendinizden bahseder misiniz?

 

1983 Antakya doğumluyum. 2012’ de iç hastalıkları uzmanlığımı, 2016’ da tıbbi onkoloji uzmanlığımı Gaziantep Üniversitesi’nden aldıktan sonra zorunlu hizmetimi yapmaktayken 2018’de doçentlik unvanımı aldım. 2020’de Dr. Ersin Arslan Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde çalışmaktayken üniversiteme geri döndüm. Bu sene de profesörlük kadroma atanmaya hak kazandım. Yoğun bilgi birikimi gerekliliğinin olması, akademik dolgunluk gerekliliği, moleküler alandaki hızına yetişmekte zorlandığımız gelişmeler ile kanser hastalarından artık daha başarılı sonuçlar alınması, beni tıbbi onkoloji bölümünü tercih etmeye sevk etti.

 

Alanınızda ve kliniğinizde yaptığınız çalışmalardan bahseder misiniz?

 

2020 yılında kuruma girdiğim andan itibaren en çok önemsediğim kavram, onkoloji kliniğinin multidisipliner karar veren bir yapıda olmasıydı. Multidisipliner olmak bir onkoloğun hayali olan optimal bir onkoloji kliniğinin temelini oluşturan bir tanı ve tedavi yaklaşımı disiplinidir.  Multidispiner yaklaşımda; tıbbi onkoloji, radyasyon onkolojisi, radyoloji, patoloji, nükleer tıp ve ilişkili kanser cerrahisinden öğretim üyesi hocalarımız ile “konsey” ortamında erken evreden ileri evre aşamaya kadar hastalarımızın cerrahi, radyoterapi ya da sistemik tedavilerine ve bu tedavilerin zamanlamasına ortak karar verilmektedir. Konseyler aracılığı ile tüm disiplinlerin direkt iletişim kurması ve hasta ile ilgili ortak karar vermesi, kanser hastasının tedavi planlamasında oldukça önemlidir. Çünkü onkoloji bilimi; tanı ve tedavi yöntemlerinde bilgilerinin çok hızla değiştiği, ancak hızla da diğer disiplinlerle paylaşılmasının ve bu paylaşım sonucunda tanı ve tedavi standartlarının hızla yeniden gözden geçirilmesinin gerekli olduğu bir bilim dalıdır. Bu doğrultuda GAÜN tümör konseylerinde, yeni tedavi modalitelerinin kendi kliniğimizde uygulanabilirliği tartışılmakta ve en güncel cerrahi, radyoterapi ve sistemik tedavi uygulamalarının planlanması yapılmaktadır.

 

Özellikle 2020 yılından itibaren Tıbbi Onkoloji Kliniğinde öğretim üyesi sayımızdaki artışla birlikte; endokrin konseyi, torasik kanserler konseyi (akciğer kanseri, mezotelyoma, torasik kanserler) ve sindirim sistemi kanserleri/karaciğer konseylerimize yeni konseylerimiz eklenmiştir. Meme konseyi, jinekoloji (kadın hastalıkları ilişkili kanserler) konseyi, üroloji konseyi (prostat, mesane ve böbrek kanserleri), baş boyun kanserleri konseyi, beyin cerrahisi ve ortopedi konseylerimiz diğer birimdeki hocalarımızın isteği, desteği ve katkısı ile kurulmuştur. Bu sayede kanser ile ilgilenen cerrahiden tüm hocalarımız, tanısal süreçte emek veren patoloji, nükleer tıp ve radyolojiden hocalarımızla iletişim arttırılarak hastalarımız hakkında ortak karar verme yetimiz en optimal seviyeye taşınmıştır. Bu konseylerimiz haftada 1 gün olmak üzere başarılı bir şekilde yapılmaktadır.

 

Onkoloji eğitimi aldığım yıllardan itibaren, başta meme, akciğer ve sindirim sistemi kanserleri olmak üzere pek çok kanser türünde uluslararası saygın dergilerde yayınlanmış akademik çalışmalarım ile onkoloji literatüründeki bilgi birikimine katkıda bulundum. Bu çalışmalarım, akademik alt yapımı sağlamlaştırmamın yanı sıra yeni bilgileri daha doğru yorumlayarak, hastalarıma uygulayabilme yetimi arttırmama da olanak sağladı. Her yeni bilginin, hastalara uygulanması doğru olmayabilir. Bu nedenle mutlaka öncelikle bölüm içinde yeni tedavi modalitesinin etkinliği ve klinik uygulanabilirliği tartışılmalıdır. Biz Gaziantep Üniversitesi Onkoloji Kliniği olarak haftada bir kez tüm öğretim üyeleri ve onkoloji eğitimi verdiğimiz uzmanlarımız ile birlikte eğitim saatlerinde, yeni bilgileri düzenli olarak tartışmaktayız. Yeni tedavi modalitelerinin klinik uygulamaya girmesine ortak karar vermekteyiz.

 

GAÜN Hastanesi Tıbbi Onkoloji Anabilim Dalı kaç kişilik bir ekipten oluşuyor? Bu ekibi farklı kılan nedir? Yenilikleriniz, özellikli hizmetleriniz var mı?

 

GAÜN Tıbbi Onkoloji Kliniği’nde bir profesör, iki doçent olmak üzere 3 öğretim üyesi ve onkoloji eğitimi almakta olan 5 uzman hekim ile hizmet vermekteyiz. Tabii ki ekibimizin en kıymetli parçaları olan iç hastalığı asistanlarımız ve intern doktor meslektaşlarımız da ekibimizde yer alıyor. Ekibimizin en önemli özelliği; klinik içi düzenli eğitimler sayesinde her daim yenilikçi ve rasyonel hasta yaklaşımını uygulayabilmesidir. GAÜN Tıbbi Onkoloji Kliniği olarak geri ödeme kapsamında olan ya da olmayan, uluslararası klavuzlarda endikasyonu olan ve hastaya yararı olduğuna inandığımız tüm genomik testleri, immünoterapi ya da moleküler hedefli tedavileri hastalarımız ile paylaşmayı doğru ve etik buluyoruz. Kliniğimizde hastalarımız; alabilecekleri en güncel tedavi modalitelerinden bizim aracılığımız ile haberdar olabilmektedirler. Bu amaçla merkezimizde uluslararası klinik araştırmalara da katılmaktayız. Bölge hastanesi olmamızın sorumluluğu ve bilinci ile klinik araştırma sayımızı da arttırarak özellikli tedavileri hastalarımıza sunma imkânını sağlamaktayız.

 

Kliniğimizi en değerli kılan özelliği ise neredeyse her kanser türü için olan tümör konseylerinin varlığıdır. Kliniğimize Gaziantep’ten, bölgedeki diğer şehirlerden başvuran ya da tarafımıza yönlendirilen hastaların; cerrahi, radyoterapi ve sistemik tedavi (kemoterapi, immünoterapi, hedefli tedaviler) kararları, optimal tedavi zamanlaması ve sıralaması, bütüncül bir yaklaşımla tümör konseylerinde değerlendirilmektedir. 

 

Gücümüze güç katan radyoterapi ünitemizin de yenilenmesiyle, daha yüksek dozda ancak çevre dokuları koruyan radyoterapi yöntemi uygulamasının merkezimizde uygulanmaya başlaması, daha az ya da daha sınırlı cerrahi ve organ koruyucu yaklaşımlar için hastalar tümör konseylerinde değerlendirilmekte ve bu yöntemler uygulanabilmektedir. Ayrıca hastanın ve tümörün genomik ve moleküler özelliklerine göre uygulanan sistemik tedaviler ya yoğunlaştırılmakta ya da azaltılmaktadır. Bu bütüncül ve multidisipliner yaklaşımla, hastaya en küratif (tam şifa) işlemler uygulanırken hastanın yaşam kalitesi olabildiğince korunmaktadır.

 

Tıbbi onkoloji bölümünün görev alanları nelerdir?

 

Tıbbi Onkoloji, kanser hastalarını tedavi ve takip eden bir bilim dalıdır. Tıbbi onkoloji bölümünde hastanın kanser tanısını alması sonrasında ya da görüntüleme yöntemlerinde kanser olduğuna dair yüksek şüphe gösteren lezyonların varlığında hasta kabul edilmektedir. Hasta kanser tanısını alması sonrasında sistemik kemoterapi, immünoterapi ve halk arasında sıklıkla akıllı ilaç olarak bilinen hedefli tedavi modalitelerinin planlanması, cerrahi ya da radyoterapi gerekliliği/zamanlaması, tümörün türüne, evresine, hastalarımızın performans skoru ve kronik hastalıklarının varlığı göz önünde bulundurularak multidisipliner olarak yapılmaktadır.

 

Şehrimizde ve bölgemizde en sık rastlanılan kanser türleri nedir?

 

Halk sağlığı genel müdürlüğüne ait kanser istatistikleri veri analizinde bölgeye göre kanser çeşidini ayrıntılı analiz eden bir istatistikî veri bulunmamaktadır. Gaziantep’te görülen kanser çeşitleri ve sıklığı Türkiye verileri ile benzerlik göstermektedir. Şehrimiz ve bölgede de kadında en sık görülen kanser; meme kanseri, erkekte ise prostat kanseridir. Her iki cins için ikinci sıklıkta görülen kanser ise akciğer kanseridir. Akciğer kanseri en sık ölüme neden olan kanserdir. 3.sıklıkta ise barsak kanserleri yer alır. Bu kanser türleri kanser taraması yapılması önerilen kanser türlerindendir.

 

Yaşam koşulları, beslenme şekilleri kansere yakalanma riskini ne derece tetikliyor? Kanser hastalığında genetik faktörler etkili midir?

 

Kanser gelişimindeki en temel risk faktörleri (%80), sigara, alkol, sedanter yaşam (hareketsizlik), obezite ve güneş ışınlarına maruz kalmaktır. Bu 5 parametre tüm kanser etyolojisinin çoğunluğunu oluşturmaktadır. Aslında organik beslenemiyoruz, cep telefonu ya da elektronik aletleri daha çok kullanıyoruz diye kanser olmuyoruz. Spesifik beslenmenin, akdeniz tipi beslenmenin kanser koruyucu olduğuna dair çok net bir kanıtı yok. Burada temel olarak anlaşılması gereken beslenme türünün ötesinde obezitenin önüne geçen beslenme tercihinin olmasıdır. Ancak bilinmektedir ki işlenmiş et, lif az yoğun beslenme içeriği, basit karbonhidrat tüketiminde ve işlenmiş gıdaların tüketiminde artma özellikle sindirim sistemi kanserlerinde artış ile ilişkili bulunmuştur. Genetik faktörlerin ise kanser gelişimine katkısı, zannedildiğinin aksine sadece %5 kadardır.

 

Kanser vakalarının daha da arttığını görmekteyiz. Bu durumu neye bağlıyorsunuz?

 

Kanser riskini arttıran “5 parametre” ile ilgili toplumu bilinçlendirme çabası hem medya hem de biz hekimler aracılığı ile arttırılmalıdır. Ancak görülmektedir ki bu risk faktörlerine yoğun olarak sahip bir toplum içerisinde yaşıyoruz, bu da tabi ki kanser vakalarının artması ile ilişkilidir. Öte yandan KETEM (Kanser erken teşhis, tarama ve eğitim merkezi), aile sağlık merkezlerinin çabası ve görüntüleme yöntemlerindeki gelişmeler ile kanser hastalığı çok daha erken evrede ya da kanser gelişmeden, kanser öncülü aşamada tespit edilmeye başlanmıştır. Bu durum kanser tanısı alan toplam hasta sayısındaki artış gibi tezahür etse de, aslında erken teşhis ile hastaların kür (tam şifa ) şansı, yani yaşam süreleri uzamaktadır.

 

Kanserde tanı ve temel tedavi yöntemleri nelerdir?

 

Kanser, ya tarama yöntemleri (ör: meme kanseri için mamografi, barsak kanseri için kolonoskopi, serviks kanseri için smear/HPV testi, akciğer kanseri için akciğer bilgisayarlı tomografisi, prostat kanseri için muayene ile birlikte kandan bakılan PSA testi) ile ya da hastaların herhangi bir şikâyeti sonrasında yapılacak muayene sırasında laboratuvar ve radyolojik yöntemler aracılığı ile tespit edilir. Ancak asıl teşhis dokudan alınan biyopsi ile patolojik olarak teşhis edilmesidir. Toplumda biyopsi alınmasına karşı “kanserin dağılması” kaygısına neden olan çok ciddi bir ön yargı var. Buna dikkat ettiğimiz spesifik birkaç kanser türü dışında böyle bir kaygıya neden olabilecek tıbbi bir rasyonel yok. Sistemik tedavinin temeli patolojik tanıdır. Patolojik tanı sadece tümör alt türünü vermekle kalmaz, ayrıntılı moleküler testler yapmamıza da olanak sağlamaktadır. Bu moleküler testler sayesinde hastaların en optimal sistemik tedavi seçimi yapılmaktadır. Temel sistemik tedavilerimiz kemoterapi , endokrin tedavi, immünoterapi ve hedefli tedavilerdir (akıllı ilaçlar).

 

İleriye yönelik projeleriniz var mı?

 

Klinik olarak özellikle uluslararası yürütülmekte olan klinik araştırma sayımızda artış yapmak en büyük hedefimiz. Klinik araştırmalar halk arasında “Bana deney mi yapıyorlar? Üzerimde ilaç mı deniyorlar?” şeklinde tepkilere ve kaygılara neden olan bir durumdur. Ancak bilinmelidir ki, onkoloji alanındaki ortaya çıkan tüm yeni tedavi modaliteleri ve hastalarımızın yaşam sürelerinin artmasına vesile olan tüm tedaviler, bu klinik araştırmalar aracılığı ile elde edilmiştir. Bu bir deney ya da kontrolsüz bir deney türü değildir. Ülkemizde sıklıkla erken faz çalışmalarından başarılı bir şekilde geçmiş, yan etkisinin tolere edilebilir olduğu ve etkinliğinin olduğu gösterilmiş ilaçları daha geniş hasta grubunda değerlendirilmek üzere ya da standart olan diğer tedavi ile karşılaştırılmak üzere yürütülen Faz II-III klinik araştırmalar yapılmaktadır.  Bu çalışmalar aracılığı ile en güncel tedavilerin hastalara ücretsiz bir şekilde ulaştırılması mümkün olmaktadır. Klinik araştırma sayımız hızla artmaktadır.

 

Röportaj/Fotoğraf: Elif Emiroğlu Sönmez