Gaziantep Üniversite Hastanesi Haber Bülteni

ÖLÇÜ


Saygı; içinde bir miktar sevgi ve mutlaka korkunun eşlik ettiği bir haşyet, bir ihtiram duygusu.. Sevgi; tutkuya varabilen yakın bir alâka, bir muhabbet hissi.. Sevgisiz saygı olabildiği gibi, saygısız sevgiler de olabilir. Saygıdaki korku; hürmetten, çekinmekten, kutsallıktan, her ne sebepten gelirse gelsin, bir serfüru (Baş eğme) hamlesini iktiza eder (Gerektirir).

Sevgi ve saygının her zaman, mütenasip bir oranda, bir insicam içerisinde olması beklenir. Oysaki katıksız, saf bir sevgiyle bağlanılan fakat içinde hiç saygı bulunmayan hal nedir diye sorulsa, buna, yeni doğmuş insan yavrusu misal olarak gösterilebilir. Bu bebek, ne zaman ki “İstemek” yahut “İstememek” duygusunu özgürce deklare eder, o zaman saygıdeğerliği de başlar. İstemenin önemi ve dolayısıyla saygınlığı da işte bu özgürlükten gelir.

İçinde sevgiden eser bulunmayan saf saygı ise, sadece korkunun ağır bastığı durumlarda olur ki, bu durumlarda zaten özgürlükten de bahsedilemez. Mesela, askerin komutanına, öğrencinin öğretmenine, hastanın doktoruna duyduğu his gibi.. Çünkü özgürlük, Jan Jak Russo’nun dediği gibi, insanın istediklerini yapması değil, istemediklerini yapmamasıdır. Her istediğini yapma özgürlüğü ise insana ait bir özgürlük olmayıp, onun örf, anane, anlayış ve medeniyet bütününe de aykırıdır. Nereye gitmek isterse giden, ne yapmak isterse yapan ve ne kural konmuşsa bozan, başıboş bir serbestlik zihniyeti, hayvanî bir özgürlüğe denk olup, bu tip muafiyet teraneleri ise ancak anarşist bir kafa yapısının mamulünden başka bir şey değildir.  

Hürriyet şemsiyesi altında tam serbestiyet çılgınlığı ya da her yaratılana muhabbet deliliği içerisinde mikroba dahi özgürlük, insana yapılacak en büyük zulüm anlamına gelir. Haddinden fazla merhamet maraz doğuracağından, hırsıza karşı polisin, katile karşı hâkimin ve kangrenli uzva karşı doktorun hükmü kalmayacaktır. Oysaki cerrahın nekrotik dokuyu yerinden söken neşteri gibi, tefessüh (Kokuşmuş) etmiş unsurlar, adaletin merhametli kılıcı ile kökünden kesilip atılacaktır. Burada sevgiye yer yoktur.

Bir çemberin dönüp dolaşıp başladığı noktaya tersinden ulaşması gibi, haddinden fazla şiddet, gayedeki hikmeti tersine çevirir. Her şeyde olduğu gibi, sevgideki mübalağa ve ölçüsüzlük de, aksi ile tezahür edip bir vicdansızlık numunesi olarak tecessüm edebilir. Aynı prensiple, pi sayısının esrarı içerisinde, kâinatta ne varsa yuvarlağımsı olduğundan, dönüp dolaşıp tersinden başladığı yere yaklaşır. Bu nedenle, başlangıçta pasif kabulleniş olarak söylenen “Evet”e karşı, içinde bir “Çünkü” izahı barındıran “Hayır” kelimesi, filozoflara özgü bir erdem ve itiraz ifadesiyken, yine yuvarlağın gizemi içerisinde, “Hayır” diyebilecekken “Evet” demek, erdemin de ötesi, peygamberî bir fazilet hassasından (Hususiyet, özellik) başkası değildir. Burada başlangıçtaki “Evet” noktasını “Sıfır” kabul edecek olursak, yine dairenin sırrı içinde, biri sıfıra sağdan diğeri soldan yaklaşan, “Artı sıfır” ve “Eksi sıfır” tabirlerini kullanmaya kendimizi hak sahibi görüyoruz.  .  

Ve nihayet, her şeyde olduğu gibi ille de ölçü.. Polyanna saflığında bir sevgi anlayışı, dünya görüşümüze zıttır. Çünkü bir zalim ve gaddara karşı sevgi ve şirinlik gösterileri, onda, acıma ve şefkat duygusunu uyandırmaz. Bilakis, aç canavara karşı tahabbüb (Sevgi göstermek) onun merhametini değil, iştahını açar..