Gaziantep Üniversite Hastanesi Haber Bülteni

MEDENİYET ve ÖLÇÜTLERİ (İkinci Bölüm)


Bir topluluğun medeniyet düzeyini anlamak için öncelikle medeni olmak gerekir, çünkü yaşın kuruluğunu eli kuru olmayan anlayamaz.. Bununla birlikte, kümülatif zekanın keşfettiği ölçütler içerisinde nasıl medenî olunacağı bilgisi sosyoloji biliminin mevzuu olsa da, kıyas yaparak ve el yordamıyla medeniyetin ortak özellikleri hakkında yine de bazı ipuçları elde edilebilir. . 

İşlerin sıraya konulması ve bir düzen içinde yaşanması şüphesiz ki zaman ile kaimdir. Milletlerin zamana verdiği önem derecesiyle medeniyet oldukça paralellik arz eder ki bu sayede randevu ve mesai meselesi de gündeme gelir. Esasen, bir milletin medeniyet yolundaki tarihsel seyri, o milletin gramerinde zaman kavramını ne kadar detaylandırdığı ile yakından ilgilidir. Çünkü gramerinde zaman’ı (Tence) ayrıntılı işleyen milletler, vakte tam olarak riayet eder. Mesela, ikindi vakti geleceğim demekle saat 14.23’de geleceğim ifadeleri aynı hassasiyette değildir. Bu tamlık hali, ölçülebilir bir katilik arz ettiğinden “Hep” ve “Hiç” kavramlarının toplumda yer etmesine ve dolayısıyla bir düzen ve intizamın oluşmasına zemin hazırlar. Zamanı, saatin akrebine değil yelkovanına bağlayan milletlerde, bu gelişmişlik hali hemen fark edilir. Lisanında saat yerine, imsak, şafak, işrak, seher, kuşluk, zeval, kerahet vs tabirlere yer veren milletlerin de, zamanı şubelere bölüp sınıflandırdığı ve bu ifadelerin belirttiği mana yoluyla onu inancına dercedecek kadar kıymetlendirdiğini görüyoruz.

Medeniyet bir nizam meselesidir.. Bu nizamın, şekil planında ibraz olan bir de sureti vardır. Bazen medeniyet ölçütleri, derinlemesine inceleme yapılmadan, sadece dış yüz kabartısına bakılarak da tanınmaya imkân verir. Mesela, kaldırımların yüksekliği ile medeniyet ters orantılıdır. Trafikteki klakson sesleri, şerit kavramı, park etme şekli hepsi o şehir hakkında bir fikir verir. Bu tabloyu görmek, o beldede yaşayan halkın kafa yapısı hakkında ciltler dolusu yazılmış bilgiye denktir. Çünkü bir resim karesi bazen binlerce sayfa yazıdan daha fazla bilgi verir. Bu durum bilgisayar kullanan günümüz insanın gayet kolay anlayabileceği bir şeydir. Çözünürlüğü yüksek bir resim ile on bin sayfa vörd’e (word) yazılmış bir yazının işgal ettiği alan bir değildir; resim, bilgisayarda daha yüksek bir cigabayta sahiptir ve bu sebeple on bin sayfalık bilgiden daha yüksek bir bilgi içerir. Dolayısıyla, bugün toplumlara resim gösterilerek idare edilmekte ve herkes resimden ne anlamışsa kendi ifadeleri ile kafasındaki vörd sayfasını doldurmaktadır. Sahifelerce yazı yazarak zulmü anlatmak yerine, karaya vurmuş bir çocuk cesedinin masum hüznünü resmedip, gözler önüne sermek gibi..

Yine bir milleti şekil planında değerlendirirken, o insanların sıraya girme alışkanlıklarına bakmak gerekir.. Çünkü sıraya girmede; hak var, hukuk var, özgürlük var, sabır, rıza, nizam her şey var.. Sıraya girmeyi bilen saygıyı da biliyordur. Sıraya girmeyi bilen, adaleti de biliyordur, hakkına razı olmayı da biliyordur, beklemeyi, harekete ve sözlerine gem vurup durabilmeyi de biliyordur. Sıraya girmeyi bilen biri, başkasının hakkını gözetmeyi öğrendiğinden kendi hakkını savunmayı da bilir. Dolayısıyla ne zalim olur ne de mazlum... Beklemesi gereken yeri bildiği gibi, yürümesi gereken yeri de bildiğinden, artık kestirilebilir, öngörülebilir bir vatandaş olan standart bir mizacı temsil eder. Böylelikle devletlerin eğitimle vermeyi hedefledikleri tam bir medeni insan modeli ortaya çıkar

Konuşmak mı susmak mı daha zor?: Susmak… Bir arabanın gaz pedalı mı freni mi daha önemli?: Fren… İçinden gelenleri bir kelime yığını halinde konuşmaktansa, yutkuna yutkuna, bir sözü iki kere düşünerek öyle konuşmak… Çünkü bir söz ağızdan çıkana kadar esirimiz, çıktıktan sonra biz onun esiri...  (Yazının devamı diğer sayıda)