Gaziantep Üniversite Hastanesi Haber Bülteni

Hırs


Doç. Dr. Murat Taner Gülşen | Hastane Başhekim Yardımcısı
 

Daha önce demiştik; insanlık neticeye bakar, oysaki öteler ötesinin üstün hesabı Hatice’ye.. O’na göre bir meselenin neticesi değil, o mesele halledilirken izlenecek yol önemli. Mesuliyet de işte bu yol haritasında, yapılan ve edilenlerden ibaret. Çünkü netice, mukadderat. O halde, eşya ve hadiseler karşısında yapılacak her hamle dünyevî, netice ise uhrevî. 
 

Bir yanda salt çaba, öte yanda bilinen bir sonun tahakkuku (Gerçekleşme). Kaderin karşında insanî hiçbir refleks belirtmeden, nasıl olsa olacak olur mantığı ile miskinleşmek de, tevekkülün değil teekkülün (Hazıra konma) adı. Sır, bu iki zıt kutup arasındaki üstün nizamda. Hayat ise, bu iki manayı ince bir çizgi ile birbirinden ayıran, hassas imbikler ve mizancıklarla dolu esrarlı bir yol.
 

Sakın kader deme kaderin üstünde bir kader vardır
Ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır
(S.K.)


Sonuca yönelik canhıraş çabalar, kırıp dökerek ilerliyorsa, elde edilecek neticenin ne kıymeti kalır? Sonucu değiştirmek için haddi aşma, yaş-kuru dinlemeden amacına ulaşmak maksadıyla elde ne varsa kullanmanın adı hırs... Hırs; nefsin, ideoloji ve davanın önüne geçmesi. Oysaki evrensel etik değerlerin çerçevelediği, alın teri içeren çalışmalar gayreti ifade eder ki, bu da olması gerekenin ve arzu edilenin ta kendisi. Hırs ve gayret arasındaki ince çizgi gibi, kibir ve gurur arasında da zarif bir mesafe vardır. Zayıfın gururu izzetken, zenginin ki; kibir. Öte yandan fakirin tevazusu zilletken, zengininki ise vakardır. Çünkü; alçak gönüllü olmak, yüceliği artırır. O halde yol nedir?
 

Allaha dayan sa’ye sarıl hikmete râm ol,
Yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol
(M.A.E.)


Münevver (Aydın) olmak arzusundaki bir mizaçtan beklenen cehd (Gayret) de, bu beytin örgüleştirdiği manada saklı... Hikmeti unutup, her şeyi gayretten ibaret gören ve neticeye ulaşma uğruna her yolu mubah bilen sözde aydınların tutumu ise; güneşi, ceketin astarı içine gizleme şaklabanlığından öte bir mana ifade etmemekte… Batı haralarında yetiştikten sonra, bazı fikir zümrelerinin içine yuvalanmış çeyrek aydınların hali buna en güzel misal… Bu zatların uzun kulaklarına bugün, ruh kökümüzün bir düsturu olan “İnsana çalıştığından gayrısı yoktur” prensibinin fısıldanması, onları salt gayret etme fiili üzerinde yoğunlaştırmış, maveradan gelecek olan nihai hükmü hiçe sayıcı bir anlayışa sürüklemiş ve bu zihniyetin bulanık tesirinden doğan sersemlikle de, her tepiştiklerinde tozu dumana katarak, mevhum bir zafer beklentisi içindeyken hezimetlerine sebebiyet vermiştir.
 

Fikir zümrelerine, sızıntı yoluyla sirayet ederek zehrini akıtan bu soydan aydınların, zihinlerini iğfal ettiği güruhları tefrik etmek (Ayırt etmek), zifiri karanlıkta, ak sütün içindeki ak kılı fark edebilmek kadar zor olsa da, gerçek ve samimi aydın, tüm olup bitenleri teşhis ve teşhir etmek borcunda olduğunu bilmelidir. Bu nevi fikir zümresinin nasıl olup da bir fesat ocağına dönüştüğünü görememek ise, eşeklere bile parmak ısırtacak cinsten ibretlik bir hadise olarak tarihte yerini 
alacaktır…