Hayat Memat
Doç. Dr. Murat Taner Gülşen | Hastane Başhekim Yardımcısı
Yaşamı tarifte biyoloji bilgisine ihtiyaç varken, hayat söz konusu olduğunda metafizik ürpertiler en büyük yardımcımız. Canlı olmak, bir biyoloji meselesi olduğuna göre kavramın tarifini yapmak da biyologlara düşer. Ne diyor biyoloji: “Moleküler düzeyde bir yaşam programına sahip biyolojik yapılar bütününe canlı denir”. Peki ya tersi olan ölüm.. Bunun tarifi bu kadar basit değil işte.. Zira o müstakil bir olay olmayıp bizzat hayatın içinde yaşanan bir sahne. Biyologa göre ölüm, organizmayı yaşatan tüm hücrelerle birlikte işlev göremeyecek şekilde bütünlüğün bozulması böylece biyolojik fonksiyonların durmasıyken, ötelere muhatap anlayışa göre, tırtılın kelebeğe, suyun buhara dönüşmesi gibi bir metamorfoz (başkalaşım) hali.. Birinde yaşam sona ererken ötekinde buut değiştirerek hayat sürmeye devam.. İşte canlılığa bu kabataslak bakışımızdaki ölçünün fikirde toplayıcı mihrakı bundan ibaret.
Tohumun toprağa kavuşmasıyla çatlayıp ağaca dönüşmesi, tohumun ölümü mü yoksa ağacın doğuşu mu olarak tarif edilecek?. Ölümle gelen bir hayat.. Ölüm bu noktada öyle bir zehir ki hayat özü mahiyetinde.. Öte yandan, yaşamak için birbirine tasallut eden canlılar.. Bir başka bedenin ölümü sayesinde hayat bulan canlılar. Öyleyse sual ortada, hayat, ölüm kalım savaşını içeren bir mücadele mi, yoksa iç içe geçmiş girift “yardımlaşma” merhalelerinden mi ibaret? Biyolojik süreci son bulan canlının yaşamı biterken, hayat sonsuza kadar devam eder gider.. Bu arada sonsuzluğu da iyi anlamak lazım, zira sonsuzluğa sadece lineer (çizgisel) bir yol gözüyle bakmak, döngüsel sonsuzluğu yok saymak ve hakkını teslim etmemek anlamına gelir.
O halde evrende, ölçülebilir parametrelerle fizik kuralları içerisinde, biyoloji ile tarif ettiğimiz yaşamın son bulması, beşer olarak insan ömrünün bittiğine işaret ederken, kainatta ölçülemez metafizik değerlerle, ancak zevken idrak edebildiğimiz insan hayatı hep devam edip gitmekte.. Bu şekilde biyolojik yaşamla beşeri, sonsuz hayatla insanı ilişkilendirdikten sonra, menfur bir saldırı ile aramızdan ayrılan ancak gönüllerde yaşamaya devam eden meslektaşlarımız için; “hayat emanetini” kim vermişse almaya da hak sahibi O, gerisi figüran demekten başka çare kalmıyor.
Yokluk, sen de yoksun, bir var bir yoksun!
İnsanoğlu kendi varından yoksun...
Gelsin beni yokluk akrebi soksun!
Bir zehir ki, hayat özü faniye...
NFK