Gaziantep Üniversite Hastanesi Haber Bülteni

8/∞ SANİYE


“Güneşin galaksi içerisindeki bir tam dönüşü 255 milyon dünya yılına denk gelir. Yani güneşin bakış açısından bir insan ömrü sadece 8 saniye…”

 

Bir film izledim yıllar evvel… Adı 8 saniye. . Film Esra İnal adında genç bir kadının gerçek hikâyesini anlatıyor. Filmin başrol oyuncusu da kendisi. Filmde Esra İnal kendi hayat hikâyesini canlandırıyor.

 

Rüyaların hayat kadar gerçek olduğunun vurgulandığı filmde bu konunun yanı sıra her şeye rağmen ayakta kalabilen bir kadının hayatı işleniyor.

 

Bu filmden birkaç repliği ele alarak bir şeyler paylaşmak istiyorum…

 

***

 

“Ya uyumak ve uyanmak arasında bir fark yoksa? Ya rüyalarımız da hayatımız kadar gerçekse?”

 

Gerçek nedir? İnsanın gördüğü kadarı da gerçektir, göremediği kadarı da, düşlediği de… Yani rüyalarımız da hayatlarımız kadar gerçek. Ve uyumak ile uyanmak arasında hiçbir fark yok. Hayat rüyaların,  rüyaların ise hayatın kadar.

 

Chuang Tzu gibi ne olduğumdan hiçbir zaman emin olamadım. Belki ben de bir kelebektim insan olmayı düşleyen ya da bir insandım kelebek olmayı düşleyen. Bilen bilir kelebeklerden de korkarım ben. Onları çok iyi tanıdığım, bildiğim için miydi acaba bu korku? Belki ben de Afrika’da bir kanat çırptım Amerika’da fırtına koparttım… (Bkz: kelebek etkisi teorisi)

 

***

 

Rüya ve gerçeği birbirine karıştırdığınız zamanlarınız oldu mu sizin? Böyle zamanlarda ne olduğunu bilmiyor, bu bilinmeyenle de yalnız kalmak istemiyorsunuz. Ama sonra geçiyor. Rüyalar değil geçen, yalnız kalmayı istememe isteği geçiyor. Çünkü bu senin yaşadıkların ve senin hayatın, bu sebeple bir başka kişiye ihtiyaç duymuyorsunuz ya da duymamayı öğreniyorsunuz.

 

Sadece ne kadar güçlü olduğumuzu ve neler yapabileceğimizi öğrenmemiz gerekli. Ve kendi içimizde var olan o savaşa son vermeli. İster kelebek ol ister insan. Bu senin keşfin, senin rüyaların, senin gerçekliğin çünkü…

 

Kendimizi birilerine emanet etmeye meraklıyız. Meraktan da ziyade ihtiyaç duyarız buna. Emanet ihtiyaçtır bilirim. Böylelikle hafiflediğimizi hissederiz belki. Ortak buluruz derdimize, sorumluluklarımıza, yükümüze ortak… Sen sadece sana emanetsindir aslında. Aynaya bakıp kendimizi kendimize emanet edebilmeyi öğrenmektir doğru olan. Bunu başarabilmek ve son nefese kadar o emanete iyi bakabilmek…

 

Başarabilmek tam manasıyla budur.

 

Ve affetmek. Affetmenin o dayanılmaz hafifliği :) Öncelikle kendini affetmeyi başarabilmek…

 

“Bundan sonra sen bana emanetsin. Son nefesime kadar sana ben bakacağım. Ama bana birazcık zaman ver. Başaracağız!”

 

GAÜN Hastanesi Basın-Yayın Sorumlusu

Elif EMİROĞLU