Gaziantep Üniversite Hastanesi Haber Bülteni

2018’e şiir ile veda… (1)


Şiir mi hayatımızı anlatan, hayatımız mı olmalı şiiri anlatan?

 

Neden okunur, daha doğrusu neden okunmalıdır şiir ?  Kimi zaman olayları, düşünceleri anlatmakta zorlanırız. Hani sözcüklerin bittiği, farklı yönlerden gelen dalgaların üstünde, tanımlayamadığımız bir susuş; aynı anda  taşarcasına bir duygunun kollarında buluruz  ya kendimizi. İşte o an; Orhan Veli’nin yıllanmış dizelerinde   tanığı olduğu an olsa gerek.

           

              “Bir yer var, biliyorum

              Her şeyi söylemek mümkün

              Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum

             Anlatamıyorum”

 

Telaşın sevince karıştığı bir buluşma öncesinde, içinde kaybolmak isteyeceğiniz bir bakışı yakaladığınızda ya da kaygılı olduğu kadar içimizi kıpır kıpır yapan bir zaman diliminde şiir ya da güzel sanatların yeri tartışılabilir mi? Hani hayatın bir sillesini yediğimizde, ya da girdiğimiz çıkmaz sokağın sonunda bazen duygularımızı kimi zaman da çaresizliğimizi en etkili bir şekilde anlatmak için: “Ne demiş şair?”  diyerek başlamaz mıyız şiire… Ne de olsa “Her üç kişiden dördü şairdir” dememiş mi rahmetli Aziz Nesin.

 

Şiiri okumaktan çok, yazmayı sevenlerimiz daha fazla gibi. Kuşkusuz bir terkediliş gecesinin soğukluğunda  elde kalan anıların toplamı “Hüznü” ve bir kaç  damla gözyaşını “İçinden gelen duygu yüklü sözcüklerle” alt alta yazmak; kişiye ait iz bırakan bir çığlık olabilir.  Ama bu çığlık ne zaman şiir olabilir? 

 

Attila İlhan’ın söyleşilerinde değindiği “Uygun sözcük”   kavramı çok eksenlidir. Bilir misiniz Yahya Kemal Beyatlı’nın Rindlerin Ölümü şiirinde kullandığı “serin” sözcüğünü  dört yıl beklemiş olduğunu. Sözcükte çok eksenlilik; şiirimizde ikinci yeniler olarak bilinen çok değerli şaiirlerimiz tarafından “imge” olarak tanımlanmaktadır. İmge tanımını  üstad şaiir Cemal Süreya’dan dinlemelisiniz:

 

İmge bir şeyin daha iyisi, daha kötüsü, daha gerçeği, daha gerçek dışı durumu, daha temizi, daha kirlisi, daha hafifi, daha ağırı, daha ... nasıl söyleyeyim, daha kendisi…

 

Ben Karikatür sanatı ile şiirin çok sayıda arakesitleri olduğuna inanırım.  Biri birkaç çizgi!, diğeri bir kaç sözcük! ile yaşamımızdaki aysbergleri görmemizi sağlar. Ama bunu başarabilen çizgi ya da sözcüklerin arkasında; adanmış bir ömür, yıllanmış bir bilgi birikimi olsa gerek.

            “Sadece aşk mıdır en iyi bahanesi şiirin?”  1941’lı yıllarda maden işçisi olarak yoksulluğun ve hastalığın dip noktasında şiire sarılan ve genç yaşta ölen Muzaffer Tayyip Uslu’yu anarken içimiz  titrer ve her yanımızı ateşin sardığını duyumsarız değil mi?

            İlk izlenim bir tükenişi çağrıştırsa da, bir baş kaldırış da olabilir kimi mısralarda:

 

            “Ne sevgi

              Ne umut

              Ne özlem

              Değildi;

             ‘Yalnız ben’dim

              Biten…”

 

2018’e size gülümsetecek bir dörtlük ile veda etmek istiyorum. Bu dörtlüğü lütfen okuyun ve gülümseyin. Bu dörtlüğün öyküsünü 2019’da açıklayacağım.

 

 “Ne zaman seni

 Düşünmeye kalksam

 Yerime

 Başkası oturuyor…”

 

İyi yıllar dileği ile…

 

Sevgi ve saygılarımla

 

Prof. Dr. Savaş Gürsoy